ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

NİSA

1

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا

زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَثِيراً وَنِسَاء وَاتَّقُواْ اللّهَ الَّذِي تَسَاءلُونَ

بِهِ وَالأَرْحَامَ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيباً

 

1. Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan da zevcesini var eden ve her ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar türetip yayan Rabbinizden korkun ve yine O'nun adı ile birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan sakının, akrabalık bağlarını kesmekten de. Şüphesiz Allah, üzerinizde tam bir gözetleyicidir.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı altı başlık halinde sunacağız:

 

1- Bütün insanlar Tek Bir Candan'dır:

2- Allah Adına Dileklerde Bulunmak:

3- Akrabalık Bağlarını Gözetmenin Hükmü:

4- Süt Akrabalığı Yoluyla Zevi'l-erham (Yakın Akraba) Olanların Akrabalık Hakkını Gözetmek:

5- ''Akrabalık''ın Kapsamı:

6- Yüce Allah'ın Gözeticiliği:

 

1- Bütün insanlar Tek Bir Candan'dır:

 

Yüce Allah'ın: "Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan ... Rabbinizden korkun" buyruğu ile ilgili olarak, daha önce Bakara Suresi'nde "en-Nas: insanlar" kelimesinin iştikake, takva'nın, rabb'ın, yaratmanın, zevcin (eş) ve türetip yayma'nın (el-bess)'in anlamına dair açıklamalar geçmiş bulunduğundan dolayı bunları tekrara gerek yoktur.

 

Ayet-i kerimede aynı zamanda yaratıcının varlığına da dikkat çekilmektedir.

"Tek" kelimesinin müennes "te"si ile gelmesi "nefs" kelimesinin müennesliği dolayısıyladır. Nefs kelimesi ise kendisiyle müzekker kast olunsa dahi, müennes gelir. Bununla birlikte günlük konuşmada: "Tek bir nefisten" şeklinde gelmesi de mümkündür. O takdirde mana kastedilerek bu şekilde (müenneslik "te "si olmaksızın) söylenmiş olur. Bunun böyle gelmesine sebep, nefs ile Adem (a.s)'ın kast edilmiş olmasıdır. Bunu Mücahid ve Katade söylemiştir. Aynı zamanda bu kelime, bu şekilde İbn Ebi Able tarafından müenneslik "te"si olmaksızın (...) şeklinde de okunmuştur.

 

"Türetip yayan" buyruğunun anlamı yeryüzünde dağıtıp yayan, demektir. Yüce Allah'ın: "Etrafa saçılmış kıymetli yaygılar vardır"(el-Casiye, 16) buyruğunda kullanılan kelime de aynı köktendir. Buna dair açıklamalar da daha önceden Bakara Suresi'nde (164. ayet 8. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Her ikisinden" yine kasıt, Hz. Adem ile Hz. Havva'dır. Mücahid der ki Hz. Havva Hz. Adem'in en alttaki kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Hadis-i şerifte de: "Kadın eğri bir kaburga kemiğinden yaratılmıştır'' diye buyrulmaktadır ki, bu da daha önce Bakara Suresi'nde (35. ayet 4. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Bir çok erkekler ve kadınlar" yani onların soyundan gelenleri yalnızca iki tür olarak yarattı. Bu buyruk, hunsanın müstakil bir tür olmamasını gerektirir. Fakat onun gerçek bir hüviyeti vardır ki, kendisini bu iki türe ait kılmaktadır. Bu da onun Hz. Adem soyundan gelmesidir. O bakımdan daha önce Bakara Suresi'nde (35. ayet 4. başlıkta) geçtiği üzere onda bulunan organların fazlalık ya da eksikliği gözönünde bulundurularak bu iki türden birisine katılır.

 

2- Allah Adına Dileklerde Bulunmak:

 

Yüce Allah'ın: "Kendisi adına birbirinizden dileklerde bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağını kesmekten de (sakının)" buyruğunda takva emri (Allah'tan korkmak, sakınmak) kendilerine emir yöneltilen kişilerin bu konuda dikkatlerini çekmek ve onları uyarmak için tekrar edilmiştir.

 

"Kendisinden" edatı da sıfat olmak üzere nasb mahallindedir. "Akrabalık bağı" anlamındaki lafızda buna atfedilmiştir. Yani Allah'a karşı gelmekten de sakının, akrabalık bağlarını kesmekten de sakının.

 

Medine'liler: "Birbirinizden dileklerde bulunduğunuz" anlamına gelen; (...) kelimesini, (...) şeklinde "t" harfini "sin" harfine idğam ile okumuşlardır. Kufeliler ise bunu, iki "t" bir arada geldiği için, birinci "t"yi hazf ederek "sin"i de şeddesiz olarak okumuşlardır. Çünkü bunun anlamının ne olduğu açıkça bilinmektedir. Yüce Allah'ın: (...): ''Günah üzere birbirinizle yardımlaşmayınız" (el-Maide, 2) buyruğu ile: "iner de iner" (el-Kadr, 4) kelimeleri ve benzerlerinde olduğu gibi.

 

"Akrabalık Bağı" Anlamına Gelen: (...) Kelimesinin Okunuşuna Dair Farklı Görüşler ve Açıklamaları: İbrahim en-Nehai, Katade, el-A'meş ve Hamza, bu kelimenin sonunu esreli (cer ile) okumuşlardır. Nahivciler bu konuda çeşitli açıklamalarda bulunmuşlardır. Basra'lı nahivcilerin ileri gelenleri bu şekilde okumak yanlış bir okumadır, böyle bir okuyuş helal (caiz) olamaz, demişlerdir. Kufeli nahivciler ise; bu, çirkin bir okuyuştur, derler ve bundan fazla birşey söylemeyip neden çirkin olduğunu da belirtmezler. en-Nehhas ise, bu konuda "bildiğim kadarıyla" kaydını da eklemektedir.

 

Sibeveyh ise der ki: Aslında cer mahallindeki zamire (burada "kendisi adına" anlamına gelen ( "-: )deki zamiri kastediyor) atıf yapılmaz. Çünkü böyle bir zamir tenvin seviyesindedir. Tenvin'e ise atf yapılmaz.

 

Bir gurup nahivci de der ki: Aslında bu (bu şekilde mecrur bir zamire değil de) bilinen bir şeye atfedilmiştir. Çünkü Araplar akrabalık bağı adına biribirlerinden dileklerde bulunur ve: "Allah adına ve akrabalık bağı adına senden dilekte bulunuyorum" derlerdi.

 

el-Hasen, en-Nehai ve Mücahid de ayet-i kerimedeki bu ifadeyi böylece açıklamışlardır. Mesele ile ilgili doğru olan da -ileride de görüleceği üzere budur.

 

Ancak aralarında ez-Zeccac'ın da bulunduğu bazı kimseler bu görüşü zayıf kabul eder ve şöyle derler; Açık bir ismin, cer halinde, cerr'e sebep olan açıkça ifade etmedikçe, zamire atfedilmesi çirkin bir iştir. Mesela Yüce Allah'ın şu buyruğunda bu, açıkça zikredilmiştir: "Biz onu ve onun eviniyerin dibine geçirdik" (el-Kasas, 81)

 

Bununla birlikte; (...): Ona ve Zeyd'e uğradım, şeklindeki bir ifade çirkin görülmektedir. ez-Zeccac, el-Mazini'den naklen der ki: Çünkü atfedilen ile kendisine atfedilen aynı ifadede ortaktırlar, onların herbirisi ötekinin yerini tutabilir. Buna göre; Zeyd'e ve sana uğradım kastıyla: (...) ifadesi caiz olmadığı gibi; aynı şekilde; sana ve Zeyd'e uğradım kastıyla: (...) ifadesi de caiz değildir. Sibeveyh'e göre ise böyle bir ifade çirkindir. Ve ancak şiirde bunun kullanılması caiz olur. Şair'in şu ifadesinde olduğu gibi: "Artık bugün yakın geldin, bizi yeriyor ve bize sövüp sayıyorsun Çek git, artık sana da, günlerin bize gösterdiklerine de hayret etmiyoruz!"

 

Burada görüldüğü gibi; "Günler" kelimesinin başına "b" harf-i cerr'ini getirmeksizin "Sana" kelimesindeki kef harfine zaruret dolayısıyla atfetmiştir. Bir diğer şair'in şu beyti de bu kabildendir: "Kılıçlarımızı yüksek direklere benzer yerlere asarız Ve onlarla (kılıçlarla) topuklar(ımız) arasında oldukça genişçe bir mesafe vardır."

 

Burada görüldüğü gibi; (...): Topuklar" kelimesini zorunlu olarak; "onlarla ... arasında" deki zamire atfetmiştir.

 

Ebu Ali (el-Farisı) der ki: Bu kıyasa (konuyla ilgili kurallara) göre zayıftır. et-Tezkiretu'l-Mehdiyye adlı eserde el-Farisi'den nakl edildiği ne göre; Ebu'l-Abbas el-Müberred şöyle demiştir: Arkasında namaz kıldığım imam eğer: "Ne de siz beni kurtarabilirsiniz" (Ibrahim, 22) ile (asl olan bu kelimenin son "y" harfinin esreli değil de üstün okunmasıdır): "Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağını kesmekten de ... " diye (son "mim" harfini esreli) okuyacak olursa ayakkabılarımı alır, giderim.

 

ez-Zeccac der ki: Zayıf ve Arapça bakımından çirkin olmakla birlikte Hamza'nın bu şekildeki kıraati dini inanç açısından da oldukça büyük bir hatadır. Çünkü Peygamber (s.a.v.): "Babalarınızın adına (babam hakkı için) diye) yemin etmeyiniz'' buyurmuştur, Allah'tan başkası adına yemin etmek caiz olmadığına göre, akrabalık bağı adına yemin nasıl caiz olur? Ben İsmail bin İshak'ın Allah'tan başkası adına yemin etmenin oldukça büyük bir iş olduğu kanaatini açıkladığını ve yeminin yalnız Allah adına yapılabileceğini ifade ettiğini gördüm.

 

en-Nehas der ki: Bazılarının: "Akrabalık bağı adına" kelimesinin bir yemin olduğunu söylemeleri hem anlam hem de i'rab bakımından bir yanlışlıktır. Çünkü Peygamber (s.a.v.)'dan gelen hadis bu kelimenin üstün okunması gerektiğine delalet etmektedir. Şu'be, Avn b. Ebi Cuhayfe'den, o el-Münzir b. Cerir'den o babasından şöyle dediğini rivayet etmektedir: Peygamber (s.a.v.)'ın yanında bulunuyorduk. Mudar'dan ayakları çıplak elbisesiz bir topluluk geldi. Resulullah (s.a.v.)'ın yüzünün onların bu fakir halleri dolayısıyla değiştiğini gördüm, Daha sonra öğlen namazını kılıp müslümanlara hutbe irad ederek dedi ki: "Ey insanlar! Rabbinizden korkunuz ... ve akrabalık bağını kesmekten de" diyerek -son kelime olan akrabalık bağı anlamına gelen: (...) kelimesini üstün okudu- sonra: "Kişi dinarından, dirheminden, bir ölçek buğdayından tasaddukta bulunsun ... diyerek" hadisin geri kalan kısmını zikretti.

 

Bunun ifade ettiği mana ise bu kelimenin nasb ile okunacağıdır. Çünkü Hz. Peygamber onları akrabalık bağlarını gözetmeye teşvik etmiştir. Yine Peygamber (s.a.v.)'ın: "Kim yemin edecekse ya Allah adına yemin etsin yahut sussun'' diye buyurduğu sahih rivayetle sabit olmuştur. İşte bu da: "Ben Allah adına ve akrabalık bağı adına senden istiyorum" diye ifade kullandıklarını söyleyenlerin; (yani ayet-i kerimedeki bu kelimenin esreli okunabileceğini söylemek isteyenlerin) görüşlerinin doğru olmadığını ortaya koymaktadır. Ebu İshak der ki: "Kendisi adına isteklerde bulunduğunuz" ifadesi, kendisi adına haklarınızı istediğiniz, demektir. Buna göre yine bu kelimenin esreli olarak okunmasının bir manası olmaz.

 

Derim ki: İşte, dil bilginlerinin bu kelimenin esreli olarak okunmasının doğru olmadığını belirten konu ile ilgili olarak tesbit edebildiğim açıklamaları bunlardır. İbn Atiyye de bu görüşü tercih etmiştir. Ancak İmam Ebu Nasr Abdurrahim bin Abdulkerim el-Kuşeyri bu görüşü red ederek kelimenin atfedilmiş olduğunu yani (esreli okunacağı görüşünü) tercih ederek şunları söylemektedir: Böyle bir açıklama, dinin ileri gelen ilim adamlarınca red olunur. Çünkü kıraat imamlarının okudukları okuyuşların hepsi Peygamber (s.a.v.)'dan tevatür yoluyla sabit olmuştur ve bu ilim adamları bunu bilirler. Peygamber (s.a.v.)'dan herhangi bir şey sabit olduğu takdirde bir kimse bunu red edecek olursa, o Peygamber (s.a.v.)'ı reddetmiş ve onun okuduğu şekli çirkin görmüş olur. Bu ise oldukça sakıncalı bir konumdur ve böyle bir durumda dil ve nahiv'in ileri gelen ilim adamları taklid edilmez. Çünkü Arapça esas itibariyle Peygamber (s.a.v.)'den öğrenilir. Hiç kimse de onun son derece fasih olduğu hususunda şüphe etmez. Konuyla ilgili nakledilen hadise gelince; bu tartışma götürür bir husustur. Çünkü Hz. Peygamber Ebu'l-Uşera denilen bir sahabiye: "Baban hakkı için, keşke onun böğrüne bir darbe indirmiş olsaydın" diye buyurmuştur.

Diğer taraftan böyle bir yasak, Allah'tan başkası adına yemin hususunda varid olmuştur. Bu ise akrabalık bağı hakkı ile başkasına iltimasta bulunmak (tevessül) dir. Bu konuda da yasak söz konusu değildir. Yine el-Kuşeyri der ki: Evet, bunun akrabalık bağı adına bir yemin olduğu söylenmiştir. Yani: "Akrabalık hakkı için Allah'tan korkun, demeye benzer.

 

Nitekim: "Baban hakkı için sen bunu yap" da denilmektedir. Kur'an-ı Kerim'de ise: "Yıldıza andolsun, Tur'a andolsun, incire andolsun, ömrün hakkı için" gibi yeminler de yer almıştır.

 

Ancak böyle bir açıklama oldukça zorlanarak yapılmış bir açıklamadır, (da denilmiştir).

 

Derim ki: Hayır, bunda bir zorlama sözkonusu değildir. Çünkü "Akrabalık bağı için" kelimesinin bu kabilden olması uzak bir ihtimal değildir. Böylelikle Yüce Allah, birliğine ve kudretine delalet eden diğer yaratıklarına yemin ettiği gibi, bu akrabalık bağını tekid etmek için de ona yemin etmiş olmakta ve bu tekidi kendisinin Yüce adı birlikte zikredecek kadar ileriye götürmüş bulunmaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

Zaten Yüce Allah'ın dilediği şeye yemin etme, dilediğini yasaklama, dilediğini mübah kılma hakkıdır. O bakımdan bunun da bir yemin olma ihtimali uzak değildir. Araplar da akrabalık bağı hakkı için yemin etmektedir. Diğer taraftan bu kelimenin başında "be" harfi kastedilmiş olmakla birlikte, şairin şu sözlerinde hazfedildiği gibi hazfedilmiş olması da uygundur: "Onlar aşiretçe uğursuzdurlar ıslah edici değillerdir; Ve ancak bir ayrılık dolayısı ile kargaları öten kimselerdir."

 

Burada görüldüğü gibi (...) kelimesi "be" harfi cerri gelmemiş olduğu halde mecrürdur. 

İbn ed-Dihan Ebu Muhammed Said b. Mübarek der ki: el-Küfi zahirin (açık ismin) mecrur'a (mecrur zamire) atfedilmesini caiz kabul eder ve bunun mümkün olduğunu söyler. Şairin şu beyiti de bu kabildendir: "Yazıklar olsun sana! Ya bana seslen yahut da; Yaşlı, sert tabiatlı ve sür'atli eşşeklerden metanetli, mütahammil olanlarını çağır."

 

(Az önce geçen bir beyit'in son mısra'ı olan) şu mısra da bu kabildendir: "Ve çek git artık, sana da günlerin getirdiklerine de hayret etmiyoruz."

 

(Yine az önce geçen) şu mısrada bu kabildendir:"Onlarla (kılıçlarla) topuklar(ımız) arasında genişçe bir mesafe vardır"

 

Şu mısra da bu kabildendir: "Sana ve ed-Dahhak'a bir Hind kılıcı yeter!"

 

Bir diğer şairin şu beyti de bu kabildendir: "Göğün ufuklarına çıkmak istedi de oralara Çekip çıkartacak birisini bulamadı, yerde de oturacak bir yer bulamadı."

 

Bir diğeri de şöyle demektedir: "Onda da bütün işlerde de boşa giden bir şey yoktur.

Onun gaybe dair herhangi bir emri ile hüküm verildi mi, mutlaka meydana gelir."

 

Bir başka şair de şöyle demektedir: "Bir bölüğün yanından geçiyorum, bilmiyorum ama Ölümüm orada mı gerçekleşecek, yoksa başka birisinde mi?"

 

Burada "başkasında" anlamına gelen; (...) kelimesi, " ..... de, da" anlamına gelen (...) ile cer mahallindedir.

 

İşte bazıları da Allah'ın: "Orada hem sizin için hem de rızıklarım temin edemiyeceğiniz kimseler için bir çok geçimlikler yarattık. "(el-Hicr, 20) buyruğundaki (...) kelimesini "Sizin için" kelimesindeki "kef" ve "mim" harflerine atfetmiştir. 

 

Abdullah bin Yezid de ayet-i kerimedeki): "Akrabalık bağları" kelimesini mübteda olmak üzere ref' ile okumuştur. Buna göre haber mukadderdir, takdiri de şöyledir: Akrabalık bağlarının ise gözetilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte bunun iğra (teşvik) olması da muhtemeldir. Çünkü Araplar arasında iğra'yı ref' edenler de vardır. el-Ferra bu kabilden olmak üzere şu beyitleri nakletmektedir: "Şüphesiz ki aralarında Umeyr'in ve Umeyr'in benzerlerinin bulunduğu bir kavim ile Yine birileri es-Seffah olan bir kavim Elbetteki yardıma çağıran: "Silaha, silaha (sarılın)" dediğinde Onlara karşı çıkmaya gerçekten değer."

 

Ayet-i kerimedeki (...): Akrabalık bağları" kelimesinin nasb ile (...): kendisi adına" kelimesinin mahalline atf olduğu da söylenmiştir. Çünkü bu zamirin mahalli nasb'dır. Şairin şu mısra'ında olduğu gibi: " ... Çünkü biz dağ da değiliz, demir de değiliz."

 

Zaten Araplar da önceden "Allah adına ve akrabalık adına senden istiyorum" derlerdi. Bununla birlikte bu kelimenin mansub okunması ile ilgili daha kuvvetli görülen görüş, -önceden de belirttiğimiz gibi- mansub bir fiilin takdiri ile nasb edilmiş olmasıdır.

 

3- Akrabalık Bağlarını Gözetmenin Hükmü:

 

ümmet, akrabalık bağını gözetmenin vacib (farz), bu bağı kesmenin haram olduğunu ittifakla kabul etmiştir. Peygamber (s.a.v.)in, kendisine: Annemin akrabalık hakkını gözeteyim mi- diye soran Esma'ya: "Annenin akrabalık hakkını gözet" diye buyurduğu sahih rivayetle sabit olmuştur. Annesi henüz kafir olmakla birlikte onun akrabalık bağını gözetmesini emretmiştir.

 

Böylece akrabalık bağını gözetmenin gereğini tekid için, kafirin dahi akrabalık bağını gözetmekte bir fazilet olduğu belirtilmiştir. Hatta Ebu Hanife ve onun arkadaşları eğer asebe ve hissesi belli bir mirasçısı (ashabu'l-feraiz) yoksa, zevi'l-erham'ın mirasçı olacaklarını söyleyecek kadar bu konuda ileri gitmişlerdir.

 

Yine onların görüşlerine göre; akrabalık bağının saygınlığı dolayısıyla, zevi'l-erham olan akrabalar akrabalarını köle olarak satın alanların aleyhine azad edileceklerini dahi söylemişlerdir. Bunu Ebü Davüd'un Peygamber (s.a.v.) 'ın söylediğini rivayet ettiği: "Her kim kendisiyle evlenilmesi haram olan bir zu rahimini (akrabasını) mülkiyetine geçirirse o kişi hürdür" hadisi ile pekiştirmişlerdir. Aynı zamanda bu ilim ehli çoğu kimsenin de görüşüdür.

 

Bu görüş, Ömer bin el-Hattab (r.a) ile Abdullah bin Mes'ud'dan rivayet edilmiş, ashabı kiramdan bu hususta kendilerine muhalif olan kimse de bilinmemektedir. Aynı zamanda Hasan-ı Basri, Cabir bin Zeyd, Ata, eş-Şa'bı ve ez-Zührı'nin de görüşü olup es-Sevri, Ahmed ve İshak da bu kanaattedir.

 

Bu konuda bizim ilim adamlarımızın (Maliki mezhebinin) üç görüşü vardır. Birincisine göre bu hüküm babalara ve dedelere hastır. İkincisine göre bu hüküm kardeşlerle alakalıdır. üçüncü görüş ise, Ebu Hanife'nin görüşü gibidir.

 

Şafii: ise der ki: Çocukları, babaları ve anneleri dışında kişinin mülkiyetine geçirdiği kimseler, onun aleyhine azad edilmezler. Kardeşleri olsun diğer yakın akrabalarından olsun, herhangi bir kimse onun aleyhine azad edilmez.

 

Ancak doğru olan, belirtmiş olduğumuz ve aynı zamanda Tirmizı'nin de Nesai'nin de rivayet ettiği hadis-i şerif dolayısıyla birinci olan görüştür. Bu hadisin rivayet yollarının en iyisi Nesai'nin yaptığı rivayettir. O bunu Damra'dan, o Süfyan'dan, o Abdullah bin Dinar'dan, o da İbn Ömer yoluyla rivayet etmiştir. İbn Ömer dedi ki: Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Her kim mahrem bir akrabasına (kendisiyle evlenmesi haram olan yakın akrabasına) malik olursa bu, onun aleyhine olmak üzere azadedilir. ''

 

Bu hadis-i şerif adil kimselerin adil kimselerden nakli ile sabit olmuş bir hadis olup hadis imamlarından her hangi bir kimse onunla ameli terketmeyi gerektiren bir illet ile onu tenkid etmiş değildir. Şu kadar var ki Nesai hadisin sonunda: "Bu münker bir hadistir" derken başkası da bu hadisi Damra tek başına rivayet etmiştir, demiştir. İşte hadisçilerin ıstılahına göre hadisin münker veya şazz olması bu demektir. Damra ise adil ve sika bir ravi olup, bir hadisi sika bir ravinin tek başına rivayet etmesi hadise zarar vermez. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

4- Süt Akrabalığı Yoluyla Zevi'l-erham (Yakın Akraba) Olanların Akrabalık Hakkını Gözetmek:

 

İlim adamları süt akrabalığı yoluyla zevi'l-erham olan akrabaların akrabalık bağını gözetmenin hükmü hakkında farklı görüşlere sahiptirler.

 

İlim ehlinin çoğunluğu bu tür akrabaların, hadisin hükmü kapsamında olmadığını söylemişlerdir.

 

Kadı Şerik ise bu akrabaların da azad edileceğini söylemiştir.

 

Zahiri mezhebine mensup bazı kimseler ile kimi kelam alimleri çocuk babasına malik olduğu takdirde, babasının oğlunun aleyhine azad edilmeyeceğini söylemişler ve Hz. Peygamber'in şu buyruğunu delil göstermişlerdir: "Bir oğulun babasını mükafatlandırabilmesi, ancak babasını köle bulup ta onu satın aldığı ve onu azad ettiği takdirde mümkün olabilir.'' Derler ki: Satın almak sahih olduğu takdirde mülkiyet de sabit olur. Mülkiyet sahibinin de tasarruf hakkı vardır.

 

Ancak bu, onların şeriatın maksatlarını bilmediklerini ortaya koymaktadır. Yüce Allah: "Ve anne-babaya da iyilikyapın ... "(el-İsra, 23) diye buyurmaktadır. Böylelikle kendisine ibadet emri ile anne-babaya iyiliğin gereğini bir arada zikretmiştir. Babanın çocuğunun mülkiyeti ve tahakkümü altında kalmaya devam etmesi ise asla iyilik olamaz. O halde ya: "Onu satın aldığı ve azad ettiği ... " hadisinin gereğince onu azad etmelidir; yahut ayeti kerime gereğince ona iyilik yapmak için azad etmelidir.

 

Cumhurun kanaatine göre ise hadisin anlamı şudur: Evlat babasını satın almakla babasının azad edilmesine sebep teşkil ettiğinden dolayı, şeriat babasını azad etmeyi tıpkı ondan vaki olmuş gibi çocuğa nisbet etmiştir.

 

İlim adamlarının mülkiyet yoluyla kimlerin azad edileceğiyle ilgili farklı görüşlerine gelince; birinci görüşün delili zikrettiğimiz şekilde Kitap ve Sünnetten anlaşılandır.

 

İkinci görüşün delili ise, evliliği haram kılan akrabalığın hadis-i şerifte anılan babanın akrabalığı gibi kabul edilmesidir. Esasen bir kimseye oğlundan daha yakın kimse bulunmaz. O bakımdan bu hadis-i şerif baba ile ilgili kabul edilir. Kardeş ise bu hususta ona yakın bir derecededir. Çünkü kardeş kardeşe baba yoluyla yakın olur. O bakımdan kardeş, ben onun babasının oğluyum diyerek kardeşine olan yakınlığını izah eder.

 

üçüncü görüşün dayanağı ise az önce zikrettiğimiz Damra yoluyla gelen hadis-i şeriftir. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.

 

5- ''Akrabalık''ın Kapsamı:

 

Yüce Allah'ın: "Akrabalık bağı" buyruğunda sözü geçen akrabalık (er-rahim), mahrem olan ile olmayan arasında her hangi bir fark söz konusu olmaksızın bütün akrabaları kapsayan bir isimdir.

 

Ebu Hanife, yapılan hibeden vazgeçmenin yasaklılığı hususunda mahrem akrabalığa itibar eder. Amca çocuklarına yapılan hibeden dönmek akrabalık bağını kesmek ve akrabalık sözkonusu olmakla birlikte caizdir. Bundan dolayı bu tür (mahrem) akrabalıklara miras, velayet ve diğer hükümler de taalluk etmektedir.

 

Burada yalnız mahrem akrabalığı nazarı itibara almak, esas en herhangi bir dayanak sözkonusu olmaksızın Kitabın nassına bir fazlalıktır. Onlar (Hanefiler) böyle bir şeyi (mesnedsiz fazlalığı) bir nesh olarak değerlendirirler. Yine bu görüşte akrabalık bağını kesmenin gerekçesine bir çeşit işaret de vardır. Ayrıca onlar bunu (hibeden dönmeyi) amca çocukları, dayı ve teyze çocukları hakkında da caiz kabul etmişlerdir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

6- Yüce Allah'ın Gözeticiliği:

 

Yüce Allah'ın: "ŞüphesizAllah üzerinizde tam bir gözetleyicidir." O, her şeyi koruyup gözetendir, demektir. Bu açıklama İbn Abbas ve Mücahid'den nakledilmiştir. İbn Zeyd ise, her şeyi en iyi bilendir diye açıklamıştır.

 

"Gözetteyici" (er-Rakib) koruyucu anlamına geldiği söylendiği gibi, koruyan anlamına geldiği de söylenmiştir. Buna göre gözetleyici (er-Rakib), Yüce Allah'ın sıfatlarındandır. er-Rakib koruyan ve gözetleyen anlamındadır. Gözetleme halinde bu fiilden gelen kipler kullanılır. (Yine aynı kökten gelen): el-merkab, gözetleyicinin üzerinde durduğu ve etrafı görebilen yüksekçe yer (gözetleme kulesi) demektir. er-Rakib belli payları bulunan kısmet arama oklarından olan yedi okun üçüncüsünün adıdır. Bir çeşit yılana bu ismin verildiği de söylenmiştir. O halde bu kelime müşterek bir lafızdır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Nisa 2

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR